29 Aralık 2011 Perşembe

Devrik Yıla Koçaklama

Merhaba,

Yarın tahminimce yazmakla uğraşmayacağımı düşünerek, bugünden yazıyorum. Herkes 2011' in çarpıcı olayları  hazırlıyor ya, burada onların hiç biri  olmayacak, olsa da zaten okunmakla ilgili çeşitli sıkıntıları olan blogumun, yine ilginiz dışı çarpıcı olayları ile daha da uzaklaştıracak.

2011. Her sene daha iyi olacaksın diye bekliyoruz. Gelen seneyi o kadar benimsiyorum ki, Eylül'den itibaren yazmaya başlıyorum her yere. Senetlere, defterlere, sözleşmelere...ama her sene beni hiç şaşırtmaz şekilde Eylül'den beri yazılan adının üstünü çizdiriyorsun. Sıradanlaşıyorsun. Bugünün ayın kaçı olduğunu sormaya başlıyorum. Yanına da seni yazıyorum. Hangi yıldayız diye sormuyorum. Sorsam hemen o yaptığın saçmalıklar ortaya çıkacak.

2011 sen ne yaptın bu sene?  Afrika' ya aklın sıra demokrasi getirdin. Bana da böyle yapıyorsun her sene şaşırmadım. Ne bileyim Meksika Körfezi' ni de mahvettin, Van da yerle bir oldu, Japonya da. Çok şımardın.
Kanal Projesi çıkardın durup dururken. 2011 neler geçiyordu aklından? Gary Moore da ölmüş. Ben askerdeyken yaptın bunları. Sonradan duyunca çok üzülmemem için. Bu konuda hassassın kimi sevsem, kim beni sevse....Salinger okumaya başlarken, onu öldürdün. 2010 yaptı onu, sana değil sözüm.

Giderayak Kim Jong-Il' i götürdün sesimi çıkarmadım da Hasan Mutlucan' dan ne istedin?

Hadi 2012, ha gayret. Seni de yazdım Eylül' den beri. Diyorlar ki, sen dünyanın sonu olacakmışsın. Öyle olursan, kesin en güzel yılımı yaşatırsın bana. Şımarmamam için de sonunu getirirsin.


22 Aralık 2011 Perşembe

Arkadaşlık, Çeşitli Hinlik ve Bazı Günahtan Bozma Laflar

Merhaba, Ben hep Türkler'in en iyi arkadaş olduğunu sanırdım. Hayır! Türk' ün Türk' ten başka dostu yoktur gibi bir açıklama değil. Ne bileyim en sıkı, böyle birbiri için herşeyi yapacak tipte insanlar hep bizim insanımız sanırım. sanıyorum da zaman zaman. Bu fikrimdeki değişiklikler yakın zamanda oldu. Belki de ifade edemiyoruz arkadaşlıklarımızı, reklamını iyi yapamıyoruz.

 Uzatmayacağım konuyu. Roger Waters ve Syd Barrett' i düşündükçe insan arkadaşlıklarını sorguluyor aslında. Hepimizin çok iyi arkadaşları var. Benim de çok kilit bir ekibim var maalesef onları burada tanıtmak gibi bir misyonu üstlenmeyeceğim. Ne de olsa onlar benim arkadaşlarım, sizin de olmayacaklar. Üstü bende kalsın.

 Roger Waters hala Syd dendiğinde gözleri dolabiliyor, belki de sayesinde gezegende yapılmış en güzel şarkı, tahminleri bozarcasına bir kadına değil, bir arkadaşa yazılıyor. Bazı kitaplar, sevgiline, kur yaptığın kıza iki üç cümle atman için değil, bildiğin arkadaşlıklarını anlatıyor.

 Senelerdir itip kaktığım, kapıcının sınıf birincisi oğlu Ankara' da böyle bir şehir oldu. İstanbul' da hep aşk, seviyorum ölüyorum derken, Ankara arkadaşların şehri gibi geliyor bana. Ankara 19 Mayıs oldu mu beraber insandan kuleler yapıyor, kartonları hep beraber kaldırıp kocaman resimler yapıyorlar, İstanbul ise bir günlük tatili birleştirip kaçmanın derdine düşmüş oluyor. Üstümde Ankara baskısı birikti. Hasan Ali Toptaş, Barış Bıçakçı, Behzat Ç ve Arı Stüdyoları...

19 Aralık 2011 Pazartesi

Baharat

Selam!

Bugün yılbaşı vesilesiyle baharatlardan bahsetmek istiyorum. Giriş kısmında yalandan bir kılıf uydurduğumuz yazımız kıvamına geldiğine göre artık gelişme kısmına yavaştan kayabilirim.

Akşam yemekte süper hızlı yediğim ve televizyonla alakasız olduğumdan masadaki baharatlara daldım. Şu ağaçtan mı, bu nasıl bitki derken baya kafalar karıştı. Allahtan tuz madeni diye bir şey var da o, bu tartışmanın dışında kaldı. Bildiğin asil baharat ya. Tuz baharat mı mesela bu da bir soru? Çünkü domates meyve mi sebze mi? Yok tohumu, yok çekirdeği derken konu dallanıyor.

Herneyse asıl varmak istediğim nokta bu baharatlar ağaçtan mı, çiçekten mi böcekten mi nereden olduğunu öğrenmekti. Karabiber ağaçtır oğlum denmesini es geçerek hemen kimyonu sordum. Babam aynen köfteyi yemeye abandı. Annem de benim tabağımı aldı önümden. "Hakikaten ağaçtan mı çiçek mi bilmiyoruz bak!" dedi. Ben de lafı fazla uzatmadan ellerimi yıkadım kalktım sofradan. Bu her günün akşamına benzeyen bir akşamdı. Genellikle yemek sonrasında birşeylere göz gezdiririm ama bir yazı, sokaklar, televizyon. Hareket içeren herşey. İşte böyledir Petersburg geceleri.
Çok zaman kaybetmeden Bay Nortovsky ile çıkıp Nevsky Caddesi'ndeki bir dükkana uğradım.

Kafama takılan bu sorular sonunda aydınlığa kavuştu:
- Kimyon, maydonozgillerden bir bitkidir.
- Karabiber de bir bitkidir. Tohumları falan var.
- Ege zaten bir göl değildir.
- Vanilya da bir bitki. Çiçeği falan beyaz.
- Bir tarçın ağaç.

Köfte baharı falan bitki olacak cinsten bir şey değil zaten.

Sonra "Elveda dostlarım!" diyerek uzaklaştı Doktor Nortovksy. Laf kalabalığını pek sevmediği gibi yanındaki insanları da korkutup kaçırmak gibi bir mahareti vardır ekselanslarının. Bu da taşradan gelmiş olan kuzini Madam Politoyeva' yı görmek için sıradışı bir çaba gösterdiğini değil, aksine kişiliğini ortaya koyduğu için çok da yadırganmamıştı.

18 Aralık 2011 Pazar

Para

Para.
Bir çok şeye iyi gelebiliyor. Yararlarını saymakla bitmez. Adaçayı gibi içerken anlamıyorsunuz. Birileri anlatıyor size, bilmediğiniz göremediğiniz faydalarını.
Çok insan tanıyoruz onun sayesinde.
-Abi bozuk yok mu?
-Yalnız bu yırtık.
-Üstü kalsın.
-Helalleştik tamam.
-Bu kapora
-Avukat sizden haber bekliyor.
Sinan, Akif, Fatih, Mevlana, Merkez Bankası Binası, Keban Barajı, Kraliçe Elizabeth, Lincoln, Washington, Einstein, Pasteur, Mimar Kemalettin...
Hepsiyle tanışıyorsunuz. Hiç yoktan simasını biliyorsunuz. Görseniz muhakkak tanırsınız. Cebimizde taşıyoruz fakat bunu hoş karşılamıyor insanlar eskitiyor parayı. Eskitilmiş havası ekstra bir değer katmıyor kendisine. Filateliydi galiba uzmanı. Hayır onlar pul koleksiyonerleri olmalı. Paralar pul oldu belki de aralarındaki kötü bir espri olabilir. Cüzdan, sütyen arası, yatak içi, yastık kılıfı, bazı az okunan kitaplar paralarımızı saklamak için iyi bir yöntem olabilir. Zira günümüze dek oldukça iş yapan bir yöntem bu.

Kanadalılar artık parayı kağıttan yapmaktan vazgeçtiler. Yeni banknotlar kompozit zıvırdan yapılacakmış. Ben de malzemeciyim de aklıma kompozit para yapmak gelmez. Ne gerek? Kağıt, doğa, moğa...! Para bu zaten ister istemez hepsine zarar veriyor. Kanadalı olup sosyalist ayağına yatma olm anlarlar. Ben anlamasam bile anlayan çıkar.

Sonra yaylı bir geçiş son 2 dakika. Paralar böyle yanarlı dönerli olacak. Oradan şerit, arkadan Atatürk, önde MB kırk yerde, başka bir gösterge, yağ, su, hararet hepsi olmalı banknotta. Bozuk paralara çok yer veremedim çünkü onlar kafadan bozuk zaten. Cebe atıyorsun, su, kibrit derken dağılıp gidiyor. Kalıcı değil, gidici onlar. Bir ayakları çukurda. Pantolonu da aşağıya çekiyor.

Hadi bitti.

Bu yazı da burada bitti gitti. Money eşliğinde bu kadar yazılıyor. NOJO yorumlamış.
NOJO yani Neufeld-Occhipinti Jazz Orchestra. Almış "Dark Side of The Moon" albümünü bi yorumlamış. Güzel de olmuş. Ben de iki karalayayım dedim. Süremiz 11'38". Yani bir süreli yayın daha.

13 Aralık 2011 Salı

Nükleer Hacılar

Çağımız nükleer, soğuk füzyon, sıcak fizyon falan derken baya gidiyor. Beni bilenler bilir nükleer karşı olanlardan değilim. Greenpeace geçmişim olabilir. Ne biçim adamım diye düşünüyorum bazen. Nükleere karşı değilim, Greenpeace' e üyeydim. Fizik seviyorum ama edebiyatsız yaşanmıyor falan derken bir nötron yollansa bana tatlı bir ışıma açığa çıkarabilir ve sonucunda tatsız birkaç ben daha meydana gelebilir.

Herneyse asıl konuya gelmek istiyorum yoksa iyice yörüngeden iyice çıkıp, uzayda birine çarpılacağız. Maymunlar Cehennemi' nin ikinci filmini izlemişsinizdir. İzlemeyenler için özetleyeyim. Charlton Heston geldi. Birinci filmin sonunda fark etti ki dünyanın geleceğine gelmiş.(Meşhur Özgürlük Anıtı sahnesi) İkinci filmde onları aramak için yollanan ikinci ekip ve dünyada kalan insanların eğilimleri falan fıstık bir konu. Buradaki insanlar telepatiyle anlaşıyorlar ama enteresan yanı nükleer bombaya tapınıyorlar. Nükleer rahipler St.Patrick Katedrali'ne bir nükleer başlıklı bomba koymuşlar; New York metro tünellerini maymun basarsa onlar da düğmeye basacaklar.


TOEFL' ın bir faydası da böyle abuk subuk konularda parçalar sunuyor insana. Bunlardan biri de nükleer atık programı ve gelecekle ilgiliydi. Bu sayede Thomas Sebeok hakkında fikir edinme şansım oldu. Filmdekine bir benzer rahiplik peşinde kendisi. Merak eden açsın baksın burada font yemeyelim. Asıl konu şu; biz bu nükleer atıkların yerlerini tamam biliyoruz. Hadi 2-3 nesil daha bilir ama 10.000 sene sonra ne olacak? -Plütonyum 239' un yarılanma ömrü 24.000 yıl aklınızda bulunsun-
Aynı dili konuşuyor olacak mıyız?
Var olan bilgi depolama kaynakları hala var olabilecek mi?- ki bu imkansız gözüküyor-
Bu depolama noktaları o nesillere nasıl aktaracağız?

İşte Thomas Sebeok da bu konuyla ilgili atomik rahiplik fikrini ortaya atmış. Fizikçiler, antropologlar, dil uzmanları binlerce nesil sonrası nasıl bir evrensel mesajı bırakabileceklerini düşünüyorlar. Atomik rahipler nesilden nesile geçecek ve bu mesajı gelecek nesillere iletecek. Yani diyecek ki burada nükleer atık var yanaşmayın. Orada iş yapmayın yanarsınız gibi mesajlar iletecek.

Benim parmak basmak istediğim nokta, o dönem kültürü, insanlara Maymunlar Cehennemi' ndeki nükleer ruhban sınıfını oluşturursa cidden kemiklerim sızlar. Radyoaktiviteden değil. Bildiğin vicdanımdan. Nükleere evet diyen vicdanımdan. Polonyum Baba diye başıma soğutma suyu dökerler artık.

NOT:Her zaman not eklemeyi seviyorum
NOT 2:Bu konu hakkında fikir edinmek isteyenler Human Interference Task Force ve nuclar semiotics konularında bir miktar araştırma yapabilirler.
NOT 3: Charlton Heston' daki da vücut bizdeki de.


Saygılarımla.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Türkiye İçin Uçak Tasarımı

Bugünlerde Türkiye milli uçağını üretip üretmeyeceği üzerine yerli yersiz tartışmalar var. Ben de uçak geliştirme ile başka bir hikayeden bahsetmek istiyorum.
Sonuçları ve sebepleri ile ilgili hiç yorum belirtmek istemiyorum. Durup dururken başıma İngiliz Muhibi olmanın dışında, bir de gizli NSDAP üyesi yaftasına gerek yok.

Hikaye, Almanlar'ın II. Dünya Savaşı'ndaki hakimiyetlerini yitirme sonrasında Luftwaffe' nin(Alman Hava Kuvvetleri) gücünü toplayıp, özellikle Amerikalılar'ı ekarte etmek için bir yöntem arayışının sonucudur. Bu amaçla, Amerika hem savaştan çekilmesi hem de halkta savaş korkusu yaratmak için New York' un bombalanması hedefi oluşturulmuştur. Fakat mesafenin 7000 mil(gidiş-dönüş) ve taşınacak bombanın ağırlığı da göz önünde bulundurulursa bugün için bile imkansız gözüken bir hedeften bahsedilmektedir.

Bu hedefe yönelik 1941' de başlayan çalışmalardan ilki Havacılık dünyasını değiştiren Messerschmitt ME264 modelidir. Ancak İngilizler tarafında prototipleri ve fabrikası vurulduğundan saf dışı kalan uçak, 1941 yılı başında sipariş edilip, ilk uçuşunu 1942 Ağustos ayında yapmıştır.

Biraz ayrıntı verecek olursak
560 km/h hızında olan aracın 15.000 km menzili bulunmaktaydı.



Messerschmitt ME264


İkinci sırada Eugen Sanger ve Irene Bredt tarafında geliştirilen SilberVogel sub orbital uçuş yöntemiyle gitmesi planlanan ve New York' a ulaşıp bombayı bıraktıktan sonra Pasifik'teki bir Japon üssüne inmesi planlanıyordu. Üstündeki 4 tonluk atom bombası ile menzili 19.000 ile 24.000 km arasında olması bekleniyordu.Uçak hızını alarak 145 km yüksekliğe çıktıktan sonra inişe geçerek süper hızlara çıkacaktı.



SilberVogel


Werner Von Braun' un A9 Roketi ise yer altında yer alan araştırma merkezinde sürüyordu. 3000 mil menzili olan, 6260 mph hızında olacak olan bu araç bir nevi kamikaze olacaktı. Ancak araştırma merkezinin vurulması ile çalışmalar zarar görmüştür. Maalesef elimde ya da internette herhangi bir kaynakta görüntüsüne ulaşamadım. V2 roketlerinin gelişmiş bir modeli olduğu düşünülebilir. Bu çalışma da 1939' da başlamış 1941 yılında sonuca ulaşmıştır.

Son çalışma ise Horten kardeşlerin geliştirilmiş olduğu 977km/h hıza sahip, 10.000 km menzili üzerinde olan ve 1970' li yıllardan sonra görülen hayalet uçak konseptini 1940' lı yılların başında geliştirmişlerdir.



Horten 229

Bir kaç yıl içinde Almanlar tarafından geliştirilen ve dünya tarihine yöne veren 4 model aklıma geldi işte bizim uçak yapabilir miyiz yapamaz mıyız tartışmamdan. Bu arada Almanya' nın elinde nozul yapımında kullanılacak alaşım elementleri çok kısıtlı olduğundan farklı şeyler de denemek zorunda kalmışlardır.

Bu çalışmalar ne olarak karşımıza çıktı:

1. Werner Von Braun insanlığı ilk Ay' a gönderen roketin dizaynını yaptı.
2.Horten firması Nortentropp haline geldi, savaş sonrası Horten 229 prototip ile B2 ve B117 tipi uçaklara öncülük etti.
3. Sanger Fransa' ya uzay çalışmalarını sürdürmek için gitti. NASA tarafından Ay' a yolculuk çalışmalarında SilberVolge' nin dizaynından faydalanıldı.
4. Messerschmitt zaten uçuş dünyasında bir efsane çoktan olmuştu. Jet motorunu ilk geliştirirerek.

Sanırım biz de bir uçak geliştirebiliriz.

Hamaset Edebiyatı

Bugün yine sizi çok sevdiğim bir kelimeyle tanıştırıyorum: Hamaset. Ben uzun zamandır manasını bilmiyordum bu kelimenin. "Hamaset Edebiyatı yapmayın", "Hamasi siyasetçi" gibi kavramlar dönüyor etrafımda. Söylenişi de güzel benim arkamdan "Hamasi" deseler bir gram gücenmem.

Manâsı da öyle yergi içeren bir manâ değil. TDK Genel Türkçe Sözlük' te yiğitlik, kahramanlık, cesaret demek. Neyse ben bir şekilde aydınlandım aradan sizi de çıkardım.