30 Eylül 2010 Perşembe

30 Eylül 2010 Ozzy Osbourne Konseri

Kardeşini her konser sonrasında ne çaldı yahu diye düşünüp, yorulmayın diye bir iyilik yapıyor.

Bark at the Moon
Let Me Hear You Scream
Mr. Crowley
I Don't Know
Fairies Wear Boots
Suicide Solution
War Pigs
Road to Nowhere
Shot in the Dark
Iron Man
Killer of Giants
I Don't Want to Change the World
Crazy Train
--------------------
Mama, I'm Coming Home
Paranoid
--------------------
Flying High Again


Hadi yine iyisiniz.

I don' t fuckin' hear ya

29 Eylül 2010 Çarşamba

Televizyonda poşu takmış, bıyıklı, yanık esmer tenli Hristiyanları görünce şaşırmıyor musun? Kafamızdaki Hristiyan algısında sürekli güzel kılık kıyafet, pazar günü, vaazlar yok mu? Şimdi Suriye' nin ortasında Hristiyan ağır ağır ibadet ederken, hiç Amerikan filmi havası olmuyor.
Tabi kafadaki Müslüman algısı da onun kadar anlaşılmaz durumda. Entari, sakal, tipik karakafa imajı. Bu noktaya kadar anladım da sonradan Müslüman olan adam niye bu kılığa bürünüyor ben bunu kavrayamadım.
Cat Stevens' a bak. Senin yakışıklılığını annem hala konuşuyor. Anladık müslüman oldun. Din kardeşimiz oldun fakat tavuğu aldın diye kümesini de alman gerekmiyor. Müslüman olunca sakal, saç, entari yapmak mı gerek?

Afrikalı insancıkları da Hristiyan yapınca, pantolon-gömlek giydirip, "nizama" soktunuz diye, sen niye böyle yaptın Yusufçuğum?

26 Eylül 2010 Pazar

İsmet Paşa' nın Maça Ası

...Sonunda başbabaş kaldılar. Mevhibe Hanım baygın yatan kocasının elini avuçlarının içine aldı, ayılmasını bekledi. İnönü gözlerini açınca eşinin gülümseyen yüzüyle karşılaştı. Normalde o saatlerde yemek masasını üzerine yeşil çuhayı serer, bezik oynarlardı. Paşa eşine:
"Hanımefendi elimde üç as var, dördüncü as da gelecek ve oyun bitecek."
Mevhibe Hanım' ın gözyaşları kucağına düştü. Ölümü simgeleyen maça asıydı.

Kaynak: İsmet İnönü Belgeseli - Can Dündar/Bülent Çaplı

Maça asının geçmişi, üşenmeyenler için

21 Eylül 2010 Salı

Samael.

Bu haftaki durumu temsil eden şey, beni bu duruma getiren grubun albümün isminde de yer alıyor. "Ceremony Of Opposites"

10 sene önce ağır metal hamlesini gerçekleştirmiş hızlı hatta koşar adım giderken, Samael konsere geldiğinde ne yaptıkları beni çok ilgilendirmemiş hatta elektronik altyapı ve makina davul kullandığı kendi kendime tavşan-dağ ikilisini yaşatmıştım. Ağır metal hamlesini yaparken bilmeden mesleğimin de hamlesini yapmışım tabi.
10 sene önceki beni, bana küstürdüm. O tavşan oldu. Ben dağ.
10 sene sonraki bana da güzel bir kibir örneği bıraktım.

Persepolis

Bilindiği üzere, burada vatan kurtaran aslan, "forward" ileti aydını yazısına hiç vermedim. Çünkü bunların gerçeklikle alakası olmadığı gibi etki değerliklerinin oldukça düşük olduğu kanaatindeyim ancak bugün ufak tefek de olsa yazmak istediğim bir husus var. Bu akşamın anlam ve ehemmiyetinden dolayı bunları yazıyorum. Oturup saatlerce nutuk sevmediğimden kendimi ve okumakta olanları zehirlemeyi yeğliyorum.
Burada bahsettiğimi sanmıyorum ama Persepolis sanırım izlediğim en duygusal filmdir benim için hayatta. Diyeceksin bu nasıl bir alakasızlık? Düşünce bütünlüğünü bozan cümleyi bulunuz sorusu olarak bakıldığında kolaylıkla bulunabilir fakat buradan yola çıkarak anlatmak istediklerimi de açıklayabilirim.

Başıma bir şey gelmeyecekse, Humeyni' yi sevmiyorum. Humeyni' yi iktidar haline getiren muhtelif ekonomik hedefleri ve onun arkasındaki ekonomik modelleri de sevmiyorum. Karşıtı görülen ekonomik modele de taraftar olamıyorum. Bertaraf haldeyim. İnsanın o muhteşem bütünlüğünü ve kendisinin "yarattığı" rezaletlere hep susuyorum.
Persepolis' te Marjane' ın dünyasını Büyük İskender' in Persepolis' i yerle bir etmesi gibi yok etmeleri ve artık onun da kaybolması beni de yıkmaya çeyrek kala hatta geçe durumuna getirdi.

Buradan Türkiye İran olur demem, diyemem. Zaten bunu söyleyecek bir sürü okumuş, bu konuda ihtisaslı adam var onlar üstüne düşünsünler. Fakat yaralandığım nokta, senin benim gibi bir hayatı olan, ailesiyle, dostlarıyla dünya yaratan, iç dünyasında Alice' in düştüğü çukur gibi sonsuza giden derinliğe sahip insanların "devrim" sayesinde Persepolis gibi yerle bir olması.

Hangi otorite mekanizması olursa olsun, güzelim insanların dünyaları alt üst etmesi ve onları bir hortum gibi oradan oraya savurması açıklanamaz. Dünyasını terk etmek zorunda kalıp, uzay boşluğunda önce yörüngede kalıp, bir süre sonra yörüngeyi de terk edip uzay çöpü haline gelmelerini aklım almıyor.

Hiçbirimiz dünya üzerinde sonsuza dek yaşayamayacağız. Ancak ruhlarımız evrende bir birikim halinde var olacak. En azından ben böyle inanıyorum. Mesela anneannemle konuştuklarım, ergenlik çatışmalarım, aşklarım, her şeyim evrenin bir köşesini dolduracak. O düşüncelerimin bir yanının ağır yaralı olmasını istemiyorum.

Sait Faik hikayesi gibi bir yaşamım varken, niçin onu Genç Werther gibi bir sonla tamamlayayım? Tercihim öyle bir sonsa yine belki pişman bir ruh olurum. Zorunda kaldıysam yaralı bir ruh olarak sürükleneceğime eminim.

Şimdi benim derdim sadece şu referandum, bu ihale değil. Benim bu derdim varken, koca bir kıta açlıktan, sefaletten kırılıyor ya da başka bir sebepten başka bir kara parçasında insancıklar birbirini kesiyorlar.

Bunun önüne ne geçecek? Bana göre Beatles düşünsel olarak önüne geçti.

"All you need is love."

Bu sebeple belki çiçek çocuklar, bahar gelmiş gibi açan zamansız çiçekler gibi soldular.

Kal sağlıcakla.

16 Eylül 2010 Perşembe

Tracy Chapman Bey Abla

Seneler var ki kafamdaki karışıklıklarda zerre azalma olmasın. Biri biterken biri başlıyor. Önce radyonun içinde adam var mı ile başlayan süreç, Zeki Müren' in erkek mi kadın olduğunu anlarken aklın gitmesi derken onların yerini Tracy Chapman aldı. İnanır mısın okuyucu hala bilmiyorum erkek mi kadın mı Tracy Chapman? Fotoğrafına baktım, olmadı. Sesini dinledim olmadı. Üstündeki Zeki Mürenvari unisex hava dağılmak bilmedi. Ne desen inanırım onun hakkında. Sevenini de anlamadım. Çok mu şarkısı var Tracy Chapman Bey Abla' nın?
Fast Car. Başka?

12 Eylül 2010 Pazar

Guthrie Govan Klinik Yazısı Değildir.

Gönül isterdi ki, sadece Guhtrie Govan bütün gece bize otursun kara tahtada ders vermiş olsun. Biz de her şeyi çalışmak, çalışmak ve yine çalışmak olduğunu zannedip, az çalıştığımızdan dolayı bu noktada olduğumuzu hissetmemizdi. Fakat onun tercih ettiği yol tam bir abi yoluydu. Aklıma ben küçükken beni eylesin diye yazık edilen Ülker abi geldi. Çünkü ona en fazla 5 yaşında, Webster kıvamında bir çocuk verilip onu eyleyip, sağ salim getirmesi gerekiyordu, üstelik bu can sıkıcı işi bana surat yapmadan yapması gerekiyordu ki, benim gibi kıl adamı -ki bu kıllığım tamamen doğal- kah köpek sevdirerek, kah futbolla kandırarak eyliyordu. Bugün de bize o abiliği benzer şekilde yaptı. Hadi buradan kalkın bi şeyler içelim ağzım kurudu demesini bekliyordum. Barlara 2şer erkek girelim, er ve erat giremez tabelası görmüş gibi davranmayın demesini bekliyordum.


Teknik izahatı o vermezken ben burada vermem. İnsanüstü çalıyor adam. Bundan sonra kısa notlara geçiyorum. Yarın yazılanları gözden geçireceğim.

NOTLAR:
1.Stage Music' ten herkese teşekkürler. Bize verilebilecek en güzel hediye ve en güzel tanıtımdı. İş bilirlik sanırım tamamen bundan ileri geliyor.

2.Ön grup Sagus kesinlikle dinlenmeye değerdi.

3. Bu da mentorum Guthrie Govan
4. Ruhunda bir muhacirlik var Guthrie' nin
5. Bugünkü dersten aldığım en önemli şey;
Bir erkek ne ister hayatında?
Yavuz Çetin - Köle

6. Ülker Abi senin düğününe geldim galiba ben. Emin değilim. Takdir edersin ki senin simanı hatırlamam zordu.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Beatle Baby TV

Hepimiz, çocuklarımızı, Beatles şarkılarını ninni olarak kullanarak hatta ileri giderek Beatles şarkılarına play back yaparak çocuklarımızın gözünde birer küçük efsaneye( yani işte baby tvdeki herhangi bir mahlukata) dönüşebiliriz. Zaten bebek odaları biraz psychodelic olduğu düşünülürse çocuğunuzla uzun ve uzun zamanlar geçirebilirsiniz. Bilinçlerinin dibine kadar işleyebilirseniz, Babalar ve Anneler Gününüzde muhtelif Beatles araç ve gereçlerine sahip olabilirsiniz.
Üstlerindeki tahammül sınırlarını zorlayan huzur da cabası.

Kim uğraşacak bostancıyı kovmakla onun yerine
piggies var. Gerçi o da çok farklı değil ama.

Size atmıyorum. Ben yapacağım işte. Hatta onu kandıracağım. Bu şarkıları benim yaptığıma dair. Sonra ilkokulda arkadaşlarına anlatacak ben de dalga geçeceğim.

9 Eylül 2010 Perşembe

Castro

Sabah Castro' nun röportajını gazetede görünce gazete okuma ilgisi düşen ben için, yeni bir girişim vesilesi oldu. Aynı mağazalardan giyindiğim kişi olan Castro yine konuşmuş kendince. Ne kadar uzun konuşmayı sevdiğini zaten belgesellerden görebilirsiniz. Meslektaş Kruşçev' le yaptığı mektuplaşmaları ve nükleer kriz üzerine konuştuktan sonra tam 85 yaşında bir adam gibi cevap veriyor:
“Gördüklerimi gördükten, şimdi bildiklerimi bildikten sonra hiç birşeye değmezdi”

Ancak merak etmeyin hala Tanrı inancı yok. Diyalektik materyalist olduğunu söylemeden geçmiyor.

Yaşayan bir efsane işte okumasan olmaz. Sussan olmaz. Süleyman Demirel de böyle uzun uzun bir röportaj verse ne güzel olur.