31 Ekim 2010 Pazar

A4

İlk kelimeyi yazıp çok kez sildiğinizde, artık ne yazacağınızı bilmezken, 10 15 kelime yazarak kompozisyonlardaki kelime doldurma cümlelerinize dönersiniz ya, şu anda bu cümlelerim de doldurma gibime geliyor.

Aslında anlatmak istediklerimiz ki buna hayatımız üzerine söyleriz genellikle; A4' ü doldurmaz derken, birden sayfalarca yazılabilecekmiş gibi gelir. Garip bir benzerliği bazen yürürken yaşıyoruz. Mesafeler gözümüzün kesebildiği kadar kısa kesilemiyor. Uzuyor, yoruyor ve bezdirebiliyor. Anlatacaklarımız da benzer bir yoldan gidiyorlar. Hatta bazen anlatmaktan vazgeçme raddesinde.

Tam cümleye başlayacakken arkanızda Timur Selçuk;

Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi, giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse

diyorsa, artık sizde A4' ü dolduramayacak adamlardan biri olup çıkarsınız. Size mâl etmeyeyim ama ben o adam olabilirim.

Şunu fark ediyorum ki, anlatmak istediklerimi, tam olarak isteyip istemediğimi de anlattım. Yani televizyon stüdyosuna telefonla bağlanan adamı düşürdükleri, burada yabancı yok biz bizeyiz zevzekliğine düşemem. Maalesef okuyan kişi seninle o kadar samimi değiliz.

En samimi şekilde şunu söyleyeyim bir süre kapalıyız. Anneannemlerle ilgilenmem gerek. Benim de beslendiğim kaynaklar var. İçimizdeki İrlandalılar değil ama az çok anımsatan muhacirler onlar. Vedamı da Arif Şentürk'le yapmak istiyorum. Ne de olsa memleketlim.

28 Ekim 2010 Perşembe

İzmir-İstanbul Arasında Pazarlık Otobanı

Proje için biçilen süre aslen 7 yıl olup, Başbakanımızın canhıraş pazarlığıyla süre bir anda 5 yıla düşer.

Otoyolun 5 yıl içinde tamamlanmasının uygun olduğunu ifade eden Erdoğan, "Neye dayanarak, 5 yıl diyorum Nuri Baba, Adnan Bey, Yüksel Bey? Burada 6 tane güçlü firma var. Hep beraber 5'e böleceğiz bu güzergahı. Bir taraftan köprü yürüyecek. Köprüyü 2 yılda bitirmemiz lazım. Köprü bizim için çok çok önemli. Çinlilerle isterseniz masaya ben oturayım da konuşayım. Çinlilerle de Korelilerle de konuşalım. Köprüyü çabuk bitirmemiz lazım. Hayati önem taşıyor. Köprüyü bir an önce bitirmemiz halinde bu güzergah hareketlenecek. Öncelikle bir defa İstanbul-İzmir otoyolunun projesini nihai olarak 5 yıla indirelim. 5.5 diyen, 5 de der. Oğuz Bey 'emriniz olur' dedi, 5'i kabullendi"


Kaynak:Milliyet

22 Ekim 2010 Cuma

İsmail Türüt Show

Şevki Yılmaz’la ilgili parçada ise şu sözler yer alıyor:

"Esselamünaleyküm deyip başlayacağım
Mekke'de Mina'da şeytan taşlayacağım
İbreti alem için gidin Rize'ye bakın
Şevki Yılmaz hocama gidin nazar boncuğu takın
Bu medya kahpe, her şeyi abartıyor
Hocamın icraatları göğsümüzü kabartıyor
30 tane dosyaya bilmem ki ne yazdılar
Sadece beni değil bir milleti üzdüler
Mücahit Şevki Yılmaz İslam'ın mareşali
Bunların kanlarında var Allah'ın nişanı
Sonunda karar verdik, sen vekil olmalısın
Rizelilerin haklarını orada aramalısın."

20 Ekim 2010 Çarşamba

Aç-Kapa

Teknolojinin ulaştığı noktada hala her şey temel çözümlerle hallolması beni ziyadesiyle rahatsız ediyor. II. Dünya Savaşı' ndaki Rus tankı gibi her şey iki kolla çözülebilir halde olsun ki, herkes üstesinden gelsin diye mi düşünüyorlar bilmem ancak televizyon da, bilgisayar da, X-ışını difraksiyon cihazı da aç-kapa yaparak düzelmesi beni artık rahatsız etmeye başladı.

Problem seviye olarak aç-kapa ile çözülebiliyorsa, bana hiç ulaşmadan siz onu tamamen ortadan kaldırabilirsiniz gibime geliyor. Haksızsam haksızsın da diyebilirsiniz. Amaç bana teknolojik bir problemi çözdürerek, egomu kuvvetlendirmek ya da hala makineler çok aciz, o kadar aciz ki aç kapa yapmazsam çalışamazlar gazı sağlamak mı? Şayet bunu düşünüyorlarsa verdiğim paradan ayrılan innovasyon payının tamamının teknolojik AR-GE yerine sosyolojik AR-GE' ye de ayrıldığını düşünmeye başlayacağım.

Benim için aç-kapanın tam manasını koruyan bir tek ARTEMA var. Şener Şen oynadığı reklam serisi, aç-kapa ile aramızı ısınmasını sağlamış, musluk dünyasında bir devrim niteliğinde bir harekete sebep olmuştu.

Molierissimo

Bir kısmı yaşı tutmadığından, bir kısmımız da uyanma saatleri uygun olmadığından az izlediğimiz çizgi filmlerden biriydi Molierissimo. Louis de Funnes' un oynadığı Cimri' yi izlerken aklıma geldi yazayım dedim. Yapımcıları benim en büyük korkularımdan biri olan Clementine ile aynı olan çizgi film, kalitesi ile çağdaşlarının çok ötesindeydi.
Fransız İhtilali öncesi; Moliere, 3 Silahşörler hatta Cyrano de Bergerac hepsi aynı yerdeydi. Quentin bir gün Moliere ile piyeslerde, bir gün 3 Silahşörlerle beraberken bakakalıyorduk.
İnsan durup dururken Fransa' yı sever hale böyle gelebilir.
Jeneriği için;
http://mellowsubmarine.tumblr.com/post/1358205140/molierissimo-1987


NOT: Bir de Nejat Uygur' un "halıya basma lan" repliği olan oyununda, -tahminen Param Yok Memet- biraz Cimri' den esinlenilmiş olmasın.

19 Ekim 2010 Salı

SI Birim Sistemi

Saniye dediğimiz saatin bir tıkı, takriben Sezyum -133 atomunun temel enerji durumunun hiperince düzeyleri arasındaki geçişe karşılık gelen ışımının 9.162.631.770 periyotluk süresine eşit bir zaman birimidir.
Hani mezurede çocukken zaman geçsin diye ölçtüğümüz Metre, ışığın boşlukta 1/299.792.458 saniyede aldığı yol olarak tanımlanmıştır.
Bunların arasında yalnızca kilogram insan yapımı bir standart ile ölçülmektedir. 1889 yılında sabit bir etalon kütle olarak kabul edilmeden önce kg, +4 °C de 1 dm³ saf suyun kütlesi olarak tarif edilirdi. Paris'teki Milletlerarası Ağırlıklar ve Ölçüler Bürosu'nda bulunan iridyum ve platinden yapılmış, 39 mm çapında ve 39 mm yüksekliğinde silindir şeklindeki etalon cismin kütlesine eşit kabul edilmiştir.

Bu birimler ilk ortaya atıldığında acaba gerçekten bahsi geçen saniye ve metreler bunlar mıydı? Ortaya konulmuş olan ilk saniye ile şu anda bilimsel olarak ölçülen saniye aynı miktarlar mı?
Diyeceksiniz ki dünyanın kendi etrafındaki dönüş süresi kesin olduğundan bu da aynıdır da. Dünyanın haberi var mı bizim kılı kırk yarıp saat, dakika, saniye yaptığımızdan?
Hele bizim mezureleri tam 1 metre olduğuna mümkün değil inandıramazsın. Çocukluğumda tevekkeli uzamak bilmezdi boyum.

Bizim Evin Halleri

Ben bu diziyi izlemeye başladığım zamanı bile hatırlamakta güçlük çekiyorum. Söz konusu bir efsaneleşme, tutunma gibi bir problematiğe el atılacaksa, bu dizinin referans alınması gerekir diye düşünüyorum. Özellikle bölüm sonlarında "8675. Bölümün Sonu" ekleyerek ayrı bir kutsiyet kazandırıyorlar. Orada oynayan insanların evine kamera yerleştirsek, zaten ancak bu kadar dizi olur.

En güzel yanı da diziyi izlerken gözümü kapatınca, açtığınızda ya NY sokaklarında, Paris' te bulmayı bekliyorum. Hepsi birbirinde nadide tiyatro sanatçıları olmaları yanı sıra en sevdiğim karakterlerin sesleri olmuşlar bugüne kadar.

Bizimkiler, Yazlıkçılar olduğunda, O, öbürünün eşi, diğerinin kızı olunca error veren bünyeler, bu dizide de Ferhunde Hanımlar erroru oluşturuyor.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Kızıl Çamur - Bir Bayer Prosesi

Gazetelerde gördüğümüz kızıl çamur hikayesi aslında benim "Kimyasal Metalurji" ya da "Ekstraktif Metalurji dersinde cevaplayamadığım sınav sorumdu. Maalesef bahsi geçen kızıl çamur ya da bir diğer deyişle "boksit"in üretim prosesini hatırlayamamıştım. Kızıl olunca bakır olacağını düşünüp, OutoKumpu Proses anlatmıştım.

Bu kızıl çamurun içerdiği tehlikeyi bir de ben anlatayım. Boksit(bauxite) cevherinin oldukça alkali oluşu ve yüksek pH değeri asıl tehlikenin başladığı nokta. Bu yüzden doğa için ciddi bir tehlike arz ediyor. Bunun yanı sıra yapısında ağır metaller de var. Bu çamurdan aluminaya kadar uzanan üretim prosesini de anlatayım bir de.

1.Boksitin hazırlanması(kırma ve öğütme)
2.Desilikonizasyon(Silisyum'un uzaklaştırılması)
3.Liçleme
4.Sedimentasyon ve kızıl çamurun durulanması
5.Hidratların ayrılması ve işlenmesi
6.Buharlaştırma
7.Kalsinasyon
Sonuç :Alumina(Al2O3)
bu şekilde yazarak hocamdan ancak 2 puan alabilirdim ama sanırım burada yazdıklarım şimdilik yeterli olacaktır. Kalsinasyon sonucu elde edilen aluminadan aluminyum üretimi aşağıda yer alan akışla daha net açıklanabilir. Kızıl çamur felaketi sakın aluminyum üzerinden demeyesiniz ama.

Saygılarımla

15 Ekim 2010 Cuma

Reklamın İyi-Kötü Tarihi

Salieri ile Mozart arasındaki kıskançlık ya da bahsedilen kıskançlığın ne boyutta olduğunu bilemiyorum. Ancak ufak tefek notlar vermek gerekirse Salieri, Mozart Viyana' ya teşrif ettiğinde çok daha ünlü, saygın bir müzisyendi. Hatta, Mozart' ın babasına yazdığı mektuplarda Salieri' yi kıskandığı gibi görülebilir. Don Giovanni yerine onun operaları sahneleniyor, başvurdukları işlere Salieri tercih ediliyordu. Aralarında ciddi bir düşmanlık anlatan çok net kanıtlar olmamakla beraber, ortak çalışmaları olduğuna gösteren kanıtlar mevcut.

Elimde çok bilimsel bir kaynak olmadığından ateşle savunamadığım fakat Amadeus' taki veya Rimsky-Korsakov' un Salieri-Mozart operası gibi bir öfke gibi olmasa da ciddi rekabet olduğuna inanıyorum. Ancak düşünüldüğünde durumu dramatik olarak görmek hoşa gidecek cinsten. Dönemin Viyana'sında Salieri onu zehirlemekle uğraşmaktan çok daha önemli işlere sahipti ancak dehanın iyi olma zorunluluğu ile geriye kalan pozisyona yerleşen kötünün reklamı da bu şekilde yapılıyor sanırım. Salieri'nin de ölümsüzlüğü; üstüne yüklenen Erol Taş misyonu ile sağlanıyor acı şekilde. Herkes onu eserleriyle değil, ayak kaydıran, kıskanç hatta katil olarak hatırlayacak. Mozart tanındığı sürece o da tanınacak. Modern bir Habil-Kabil hikayesi gibi hatta.


Salieri' nin bir kaç eserini Cecilia Bartoli sayesinde dinleme fırsatım şans eseri oldu . Uzman değilim ama kimsenin rahatsız olacağı ya da yeteneksizlikle itham edeceği seviyede bir sanatçı olmadığı da çok açık. Ne büyük şanssızlık bir deha ile aynı dönemde olmak ve üstelik onun dehasını olduğunu sezebilecek nitelikte olmakta.

Bu ilişki hakkındaki nitelikli bilgilerin kaynağı ise altta:
Abert, Hermann; Spencer, Stewart; Eisen, Cliff (2007). W. A. Mozart. Yale University Press. p. 623. ISBN 978-0300072235.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Sibernetik

üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
"mutlu aşk yoktur"
bilirsin

ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur

karekökü de yoktur
Turgut Uyar

12 Ekim 2010 Salı

"i hate quotations. tell me what you know."

R.W.Emerson

Beni bulsan, bir kaşık suda boğarsın. Neden artık burada değilsin Waldo?
Amerika'nın Meksika'ya açtığı savaşta insan başına 1 dolar vergi vermeyi zorunlu kılmıştır. Henry özgürlükçü bir adamdır, Waldo'yla da bu düşünceyi paylaşır. Bu yüzden Henry, vereceği o parayla yeni bir silah veya adam satın alınmasın diye parayı vermeyi reddeder ve hapis yatar. Arkadaşı Waldo yanına hemen koşarak gelir ve malum soruyu sorar:
- Henry sen neden burdasın?
- Waldo sen neden değilsin?

Henry: Henry David Thoreau
Waldo: Ralph Waldo Emerson

ha bir de İsmet Özel...

5 Ekim 2010 Salı

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Başkanı Akın Öngör, dünyada en fazla ayak izi bırakan ülkenin ABD olduğunu belirterek, “Dünyadaki herkes bir ABD’li gibi yaşasa 5, bir Türk vatandaşı gibi yaşasa 2 tane yerküreye ihtiyaç var” dedi.

Kaynak:Hürriyet

NOT:
Dünya' daki karbon izi olmayan şehir de Masdar' mış.
Fosters&Partner adlı firmaya ait proje şehir.

Aklıma gelmişken

3 Ekim 2010 Pazar

Tutunamayanlar

Milliyet' te bugün "Tutunamayanlar" başlığı altında Harika Avcı, Esra Balamir, Tuğba Ekinci, Yılmaz Morgül, Banu Zorlu, Nez gibi isimleri görünce üzüldüm. Benim algımı seçiliğinden Turgut Özben, Selim Işık ve Günseli' yi görmeyi bekledim yersiz bir şekilde. Kış ortasında karpuz arayan gözler oldum ben.
Değil mi Olric? Böyle olması da disconnectus erectusun temel şart ve vazifesi değil miydi?
Devlet Başkanı Rafael Correa' nın bir hastanede polislerce kuşatılıp, askerlerce operasyonla kurtarılmasına değil de gerçekten "Kemerleri sıkmamız gerek." deyip demediğini teyit etmek istiyorum. Televizyona çıkıp elinde kalem, önünde bilgisayarla Ulusa Sesleniş de yapıyor mu? Ben bunu merak ettim.

Geçmiş olsun dileklerimi ulaştırmak isterim şahsına.
Ecuador ile Türkiye' nin dostane ilişkilerine zerre zarar vermek istemem.

Işık Yayan Diyotlar

Çok soruyorum ama ışık yayan diyotları(LED) bulan güzel insanlar, arabanın altında imaj olsun diye serildiğini, cağ kebap reklamı olacaklarını bilselerdi sanırım çok daha faydalı başka bir çalışmaya yönelirdi.
Az çok içinde bir süre bulunduğum teknolojik araştırma sürecini düşünürsek, kahrolmamak işten değildir.
Arkasında ciddi bir yarı iletken teknolojisi var. Hani fizik, malzeme, elektronik ayakları yanıyor sönüyor ama Cağ Kebap reklamı olarak bitiriyor süreci. Olayı çok baside indirgedim ama mucidi de çok farklı düşünmüyordur yahu.

Benim yaptığım çalışmayı çakmak taşı olarak görsem bi yandan belki sevinir, vücut bulmuş derim de, neden sonar ekipmanı olmadı diye de içlenirim.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Yeşil Küresel Baskılı Tişört

Bill Clinton diyor ki
"Allah seni inandırsın Manhattan' da emlak geliri seviyesi yüksek bölgesinde yaşıyorum. Bu böyle devam ederse yandım ki ne yandım. Evim ve Kuzey Amerika' nın büyük çoğunluğu sular altında kalacak."

Bu küresel ısınmadan artık kendimi sorumlu tutacağım. Sanki karbon ayak izim bir devinki kadarmış gibi davranılıyor. Hayır ben poşet, deodorant kullandığım ve muhtelif tüketim araçlarından faydalandığım için dünya bu hale geldi sanırım.
Bill Clinton sivillerin dünyadaki küresel ısınmaya bireysel olarak etkisinin 10%' u çok fazla aşamayacağını bildiği halde bizden ne bekliyor.

1. Televizyon ve bilgisayarlarımızı kullanmazken kapatalım
2. Suları boşa harcamayalım.
3. Çamaşırları toptan yıkayalım.
4. Bulaşıkları bulaşık makinesinde yıkayalım.
5. Petrol ve türevlerinde üretilmiş ürünlerden kaçınalım.
vb....

Hayır buna inanabilmek mümkün mü? Sanayi Devrimi' nden önce bunlar üzerine çok düşünüldüğünü sanmıyorum. Bu mantıkla ilerlersek Fatik Sultan Mehmet davranışları ve söylemiyle Greenpeace eylemcisi olması gerek. "Ormanlarımdan bir ağaç kesenin kellesini keserim." demiş adam. Ben kendisine ya da gıyabında birine herhangi bir ödül verildiğini işitmedim bu hususta.

Dolayısıyla Sanayi Devrimi ve onun getirdikleri sebep olmuş olmasın sakın kürece ısınmamıza. Mesela bizim apartmanın dünyaya bir KOBİ' nin üretimi esnasında verdiği kadar zarar verme imkanı var mı? E zaten bir kıta hiç zarar veremiyor istese de.
Ya arkadaş bu nasıl olacak, ben hem evime bulaşık makinesi alacağım ve sonra o bulaşık makinesi fabrikasının benim için özenerek ürettiği makinenin yarattığı kirliliği, daha az su harcayarak kapatacağım? Üstelik ben onun parasını kazanmak için sanırım ya ağaç dikeceğim ya da doğayı yücelten dizeler yazacağım. Bu mantıkla ütü de yapmamak gerek. Zaten çok yüksek bir enerji sarfiyatı içeriyor. Küresel ısınmaya engel olayım diye ütüsüz pantolonum, 10 günlük sakalım ve bir hafta banyo yapmamış bedenimle bir işe kalkışsam, küresel adab-ı muaşeret kuralları çerçevesinde dışlanırım.

Kendimi depremde sonra çullanılan Veli Göçer gibi hissettim. Üstelik dünya başıma yıkıldı. 2050 yılına kadar küresel ısınma gözle görülür bir hal alacakmış. Umarım ben o yılları görürüm ve iki çift laf etme şansım olur bu tantanaya.

Not: Üşenmedim baktım Las Vegas' ın elektrik tüketimine. Hani bireysel olarak ben dünyayı yıktım ama başkaları ne yapıyor diye.
Las Vegas için 23,030,806 MWh/yıl ilk ulaştığım sayı.
Başka bir kaynakta ise ortaya çıkan ise bence daha anlamlı olacak karşılaştırılabilirliği ile.

"Each new resident will need 20,000 kWh of electricity a year. That will be 400,000 megawatts at a cost of $40,000,000 a year producing 160,000,000 tonnes of CO2 per annum."[1]

Şehre yerleşen her bir kişinin 20.000 kWh/yıl elektriğe ihtiyacı olacak. Bu da 40.000.000 milyon dolar değerinde 400,000 MW elektriğe tekabül etmektedir. Bu elektrik üretimi 160,000,000 ton CO2 meydana getirmektedir.
Normal bir Amerika vatandaşı için yıllık elektrik sarfiyatı 10.000 kWh/yıl iken, Türkiye için bu rakam 3.000 kWh/yıl[2] olarak hesaplanmıştır.

Sonra da 70 dolarlık LED ampuller kullanarak bu sarfiyatın 1/10' a düşürüleceği anlatılmış. Bana bulaşıkları, çamaşırı toptan yıkayın diyenler, arada biz Las Vegas' ı dinlenmeye alsak mı demek sanırım akıllarına gelmiyor.

Bugüne kadar kara poşete gizlenen sadece içkiler diye düşünüyordum ben. Demek ki küresel ısınma da oraya gizlenmiş.






[1]http://green.thefuntimesguide.com/2007/04/las_vegas_energy_use.php
[2]http://www.dsi.gov.tr/hizmet/enerji.htm