15 Haziran 2013 Cumartesi

for sari denizalti; n=1:0.1:29


Bunları kimseye anlatamıyorum, zaten genellikle anlatamıyorum. Anlatım bozukluğuna sahibim hem de kronik. Kafamda herşey doğru giderken, konuşmam; genellikle şarampole yuvarlanmış araba gibi çıkıyor. Sonunda duyduklarınız kafamdaki kadar net ve akıcı olamıyorlar. Ne yazık benim için.
Bazılarını anlattıkça manası yitiyor. Resim dersindeki dağlara, camilere benziyor. Ben bile tiksiniyorum.

Neden hala unutamadığım şeyler olduğunu bulsam bile size anlatınca çok komik oluyor. Ben de gayrı ihtiyari gülüyorum. Halbuki unutamadığım şeyler bazı anlarda hepimize acı veriyorlar. Arkadaşlarının böyle şeylerden yıkıldığını gören iyi arkadaşlar, kızar gibi yapıp sizi yukarı taşıma çalışmalarını görünce, "Beni bırakın siz devam edin" demek istiyorum veya "Hocam, devam edebilirim." demek için can atıyorum.  Çünkü benim  zaaflarım var.
Kişi zaaflarından kurtulunca mı yoksa onları kontrol ederek mi üstün yaşam formu olduğunu kanıtlıyor bilmiyorum ama evi Nepal' de kalmış Slovakyalı bir salyangoz ruhum.

Bir çeşit manifesto bu ve zaten okuyan bir tek kişi olacak diye düşünüyorum. O da bu yazdıklarımı cümle içinde kullanıp kelime bilgisinden okuduğumuzu anladık mı kısmına geçecek. Arkadaşının hala bazı konulardaki hassasiyetini kaldıramayacak, yine bir gece konuşacaklar, uzunca bir gece. Geceden bahsetmeden.

Kararlar alınacak, karartma  uygulanacak. Sıkı yönetim içinde gizli kapaklı işler yürütecek, pardesülü adamlara yandan bakılacak. Kapandı sanılan dosyalar arşive varamadan bazı ellerde dolaşacak. konu hep ellere gelecek.

Hiçbir şey olmamış gibi, sanki daha iyi varmış gibi...

Oysa ki ben nedenler duymak istemiştim. Hepimizin bildiği genel geçer sözler değil. Ben neyi nasıl görmediğinizi değil, neden göremediğinizi, eksikleri, eksik sandıklarımızı, boşluğu doldurulamayacak şeyleri, sıcağı, soğuğu, içimizden gelmediği için bitiremediğiniz şarabı, tatilde güneş altında yatmaktan neden hoşlanmadığınızı. Beni ben, sizi de siz yapan ya da sen diyememe sınırını koyan şeylerin hepsini.

Bitiyor mu? Tabii ki bitmiyor. Artık herkes iyi ve herkes kötü oluyor. Kitaplardaki en doğru bulduğumuz sözlerin söylenmesi bile düzeltmiyor olan biteni. Ben yine başladığım noktaya istemeye istemeye dönüyorum 9' da yatağa gider gibi.




Birgün, bir yağmurla garip garip 
 -Çoluğu çocuğu terk edeceğim.- 
Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım 
 Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, amenna 
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım 
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi 
Uzaklar daha uzaklaşır 
Bir define çıkarır gibi kayalardan, 
Ademden beri 
Sımsıcak sevgilere muhtacım. 

Bir gün alıp başımı gideceğim -
Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi 
Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız 
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin 
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm 
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde 
Diyarı gurbette kanlı bir aşk 
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde 
En uzak beyazlar, 
En yakın ikindilerde, duygulu 
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam 
 İçip içip ağlasam...

Nasıl kısa kesmeli bilmiyorum? 
Herkesin derdinden pay isterken. 
Uzak kaderlerin suları çağlar simdi 
Yıldızlar dökülür sonsuza içimizden.

Birgün, bir parkta otururken, biliyorum 
Bir el yağmurla dokunacak omuzuma 
Bir çift göz, bir davet, bir kalp 
Çoluğu çocuğu terk edeceğim. 
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak 

Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak 
Toprak ve insan kokularıyla, 
 ğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için 
Başımı alıp gideceğim.

Turgut Uyar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder